Yaşar' ın Web Günlüğü

23 Aralık 2005

Farklı birgün mü?

Evet farklı birgün. Diğerlerinden tek farkı, "kaç yaşındasın?" sorusuna vereceğim cevabın değişmesi. Başka bir farkı yok.

Ama bugün biraz kötü başladı ve kötü devam ediyor. Sabah sabah evde çıkan tatsızlık, şirkete geldiğimde buradakilerden birisinin hasta olması, diğerinin yüzünden düşenin bin parça olması, bir diğerinin ablasının kaza yapması gibi can sıkıcı şeylerle devam ediyor gün. Umarım günü başka kötü bir şey olmadan kapatırız.

Her yıl olduğu gibi ilk dinlediğim şarkı Pink Floyd' un muhteşem şarkısı "Time" idi. 1973 yapımı The Dark Side Of The Moon albümünün benim için en harika ve bugün için en anlamlı şarkısı. Bu şarkının hele bir Pulse konserindeki hali vardır ki, solosuyla bitirir insanı. Özellikle şu bölüm harikadır:

Tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain
You are young and life is long and there is time to kill today
And then one day you find ten years have got behind you
No one told you when to run, you missed the starting gun

And you run and you run to catch up with the sun, but it’s sinking
And racing around to come up behind you again
The sun is the same in the relative way, but you’re older
Shorter of breath and one day closer to death


Otobüste gelirken Time' ın arkasından yine Pulse konserindeki "Comfortably Numb" ı dinledim. Her zaman beni ağlatmayı ya da en azından gözümden yaş getirmeyi başarmış solosuna gelindiğinde ise Haliç Köprüsü' nün üstündeydim. Sağ tarafıma, denize ve ufka baktım kısa bir süre. Sonra da sol tarafımdaki mezarlığa. Yüzümün şekil değiştirdiğini farkettiğimde gözlerimi kapattım ve başımı öne eğdim kimse farketmesin diye.

Dinlediğim son şarkı da "Childhood' s End" idi. Gerçi artık deyim yerindeyse "kazık kadar adam" olduk ama :)

Who are you and who am I to say we know the reason why?
Some are born;
Some men die beneath one infinite sky.
There’ll be war, there’ll be peace.
But everything one day will cease.
All the iron turned to rust;
All the proud men turned to dust.
And so all things, time will mend.
So this song will end.


Az önce babaannem aradı, köyde kız kaçıran kaçıranaymış. Biz bu yaşımıza geldik daha bir ihtimal bile yok. Neyse ben gideyim biraz AJAX ile uğraşayım. Belki iyi kod yazanlardan hoşlanan bir kız bulurum :)

21 Aralık 2005

Visual Basic ile Nostalji

Ne zamandır Visual Basic kullanmıyordum. Sanırım en son askerdeyken bölük otomasyonu projesi üzerinde çalışırken kullanmıştım. Ama geçenlerde bir iş için tekrar başına geçtim. Son 3 gündür de kullanıyorum. Bazıları pek sevmez Visual Basic' i. Aslında haklılar da bazı gerekçelerinde. Evet kod derlendiğinde çok büyük bir ikilik dosya çıkıyor otaya. Yığınla DLL vs.

Ama ben yine de seviyorum Visual Basic' i, Visual Studio' nun rahatlığını. Belki de tüm gün HTML/JavaScript/PHP üçgeninde sıkılıyorumdur. Belki de "2 tık" ile programlamanın rahatlığı beni tekrar cezbetmiştir. Acaba diyorum .NET ile ilgilensem mi biraz? Şöyle 2 tık tık ile 15 günde bir program çıkartıp, parayı kırsam mı? Ama hayır! Kendimi kontrol etmem lazım!

Neyse ben şu programı bitireyim.

20 Aralık 2005

Keşke ...

Hayatın bir anlamı olsa, yaşanılabilir olsa.
Çabuk gelen pişmanlıklar olmasa, insanlar kırılmasa.
Pişmanlıklardan sonra geçen zamana yazık olmasa.
Duygular gecenin bir vakti yatağın etrafını sarıp insanı boğmasa.

Ve odam bu kadar soğuk olmasa.

16 Aralık 2005

Schumi ve Red Bull?

Dün Michael Schumacher' in 2006 sonrasında Ferrari' den ayrılıp Red Bull Racing' e gidebileceğine yönelik söylentiler çıktı. Red Bull' un zaten büyük işler peşinde olduğu, geçtiğimiz günlerde Adrian Newey' i (aerodinami ustası) almasıyla fazlasıyla belli olmuştu.

Bir laf vardır: "Eğer bir takımda Michael Schumacher varsa en az bir otomobil puan alır. Eğer bir takımda Adrian Newey varsa her iki otomobil de puan alır."

Peki ya her ikisi de varsa?

Eğer böyle bir şey olursa ilginç olacağı kesin. Ancak bunu bir Ferrari taraftarı ve Michael Schumacher hayranı olarak hiç istemem. Michael Schumacher ile Ferrari ismi bütünleşmiş durumda. Ferrari deyince Schumacher, Schumacher deyince Ferrari geliyor akla. Ve tifosinin Michael Schumacher' e bir gönül bağı var. Gitmesini istemeyeceklerdir. Ama gitse bile kimse ona bunun için kız(a)mayacaktır.

Bu arada dün Michael Schumacher Jerez' de V8 motorlu Ferrari F2005 ile en hızlı tur zamanını yapmış. Üstelik ilk testinde. Anlaşılan bayağı hırslanmış. Bekleyeceğiz ve 2006' da neler olacağını hep birlikte göreceğiz.

Düzeltme: Schumacher V8 motorlu Ferrari F2004M kullanmış. Felipe Massa ise kısıtlanmış V10 motorlu Ferrari F2005 kullanmış. İşin ilginç yanı, Schumacher' in V8 motorlu bir araç ile V10 motorlu aracı kullanan Massa' yı geride bırakması.

15 Aralık 2005

XUL ile Yapılabilecekler

XUL (XML User Interface Language) ile yapılabilecekler aşağıdaki adreste bulunan demo ile görülebilir:
http://www.hevanet.com/acorbin/xul/top.xul

Not: Bu demoyu çalıştırmak için Mozilla Suite, Mozilla Firefox ya da Netscape gereklidir.

13 Aralık 2005

Herşeyi bir adabı bir üslubu var. Yoksa yok mu?

Vaktiyle bir iş için MSN Messenger servisini kullanmam icab etti. Bunun için de Yahoo!' daki e-posta hesabımı kaydettirdim. Güzel güzel kullanıyordum Gaim ile. Her ne kadar MSN Messenger servisinin hoşuma gitmeyen bir sürü yönü olsa da çok şikayetçi değildim (geçen günkü bağlanma sorunu hariç). Ama artık rahatsız olmaya başladım. Hayır nedeni Microsoft servisi kullanıyor olmamın bana vereceği bir rahatsızlık değil :) Nedeni bu servisi kullanan bazı insanlar. Hiç tanımadığım, kim oldukları hakkında bana tek bir fikrim bile olmayan insanlar beni arkadaş listelerine eklemeye çalışıyor. Nedeni de malum: "Nasıl Hacker Olunur?" belgesinin Türkçe çevirisi. Çünkü kullandığım adres orada yazan ile aynı adres. Google' da "Hacker" diye arayınca ilk sırada bu belgeyi bulan meraklıların çoğunluğu hiç belgeyi okumadan, bana kendilerini tanıtan ve niyetlerini anlatan bir e-posta gönderme gereksinimi duymayarak doğrudan arkadaş listelerine ekliyorlar.

Bazı şeylerin bir adabı, bir üslubu vardır. Ben kimseye arkadaş listesine eklenmek için izin vermek zorunda değilim ki. Önce bir e-posta gönder, bir anlat neden benimle iletişim kurmak istiyorsun? MSN Messenger sonuçta bir mesajlaşma servisi ve telefon numarası gibi bir şey. Gecenin bir vakti birisiyle konuşurken, önemli bir iş üzerinde çalışırken hiç tanımadığım birisi tarafından bölünmek istemem. Ben bir arkadaşımla konuşmak için Gaim' i açtığımda "acaba birileri beni görüp ve uygun olmadığım zamanda bana sorular soracak mı?" diye çekiniyorsam, özgürlüğümün ne anlamı kalır? Bir soru sormak, bir düşünce aktarmak ya da herhangi bir konu ile ilgili diyaloğa girmek istiyorsan, bir e-posta mesajı göndermek daha uygun değil mi? Böylelikle ben de uygun bir zamanda güzel güzel, uzun uzun yazsam olmaz mı?

Vaktiyle beni listesine eklemek isteyen birisine izin vermşitim. O sırada bağlı değildi. Bağlı olduğu bir zaman denk geldi. Bekledim, bana herhangi bir mesaj da göndermedi. Listemde tanımadığım birisinin bulunması beni rahatsız ettiği için mesaj gönderdim ve şöyle bir diyalog gerçekleşti:
ben: merhaba
o : merhaba
ben: sizi tanıyor muyum?
o : hayır
ben: peki beni neden listenize eklediniz?
o : ben eklemedim sen ekledin
ben: nasıl yani? geçen gün benden listenize eklemek için yetki istediniz, ben de verdim
o : yalan söylüyorsun, sen ekledin beni listene
ben: iyi düşünün, beni herhangi bir şey için eklemiş olabilirsiniz
o : yalancıı
ben: hakaret mi edeceksiniz yoksa kim olduğunuzu mu söyleyeceksiniz?
o : bak, benim ço kişim var seninle uğraşamam

Görüldüğü üzere suçlu ben oldum.

Daha önce bazılarını da yine listeme eklemiş ve konuşmuşluğum vardı. Bazıları hiç söz konusu belgeyi okumadan "şifre çalma", "hesap ele geçirme", "bilgisayara girme" gibi konularda yardım istemişlerdi. Bazılarını da sırf saçma sapan takma isimler kullandıkları için reddetmiştim. Ama yukarıdaki diyalogtan sonra artık e-posta almadan kimseye yetki vereceğimi sanmıyorum.

Dün gece yine birisinin beni listesine eklemek istediğini gördüm. Tabi ki yetki vermedim. Bir süre sonra e-postalarımı kontrol etmek için Yahoo!' ya girdiğimde aynı kişiden şöyle bir mesajla karşılaştım:
"bana bıraz yardımcı olursan sevınırım dost bunu okuyunca cevap at ok!"

Arkadaşım önce bir selam verseydin, kendini tanıtma zahmetine girseydin de kim olduğunu, adının ne olduğunu en azından bilseydim. Üstelik konu nedir? Ne konuda sana yardım etmem gerekiyor? Peki nasıl senin dostun oluverdim birden? Dostluk bu kadar kolay mı kazınılıyor? Bu kadar basit mi "dost" kelimesinin anlamı? Üstelik kim olduğunu söyleme zahmetine bile girmemişsin. E tabi sonunda da emir kipiyle bir istek belirtilmiş ve sonuna ünlem (!) işareti konulmuş ki önemli olduğu ve acilen cevap beklediğini anlayabileyim. Sana bir cevap vermek zorunda mıyım? Bunun benim insiyatifimde olması gerekmiyor mu? Üstelik seni MSN listeme eklemek zorunda mıyım?

İnsanlar neden karşısındakini düşünerek, karşısındakinin özgürlüğünü kendi istekleriyle sınırlamadan diyalog kurmasını beceremiyorlar? Sorun ne acaba?

Neyse, boşuna vakit harcıyorum gibi geliyor. Bir an aklıma esti yazdım işte.
İşime baksam iyi olacak.

Please, just tell people to use KDE

Linus Torvalds GNOME hakkında konuşmuş biraz.
I personally just encourage people to switch to KDE.

This "users are idiots, and are confused by functionality" mentality of
Gnome is a disease. If you think your users are idiots, only idiots will
use it. I don't use Gnome, because in striving to be simple, it has long
since reached the point where it simply doesn't do what I need it to do.

Please, just tell people to use KDE.

Linus
Benim açımdan şunu yazdıktan sonra böyle bir yorumu okumam ilginç bir raslantı oldu. :)

Buradan asıl mesaja ulaşılabilir:
http://lists.osdl.org/pipermail/desktop_architects/2005-December/000390.html

12 Aralık 2005

GNOME? Evet Çok Yavaş

Geçen hafta bir denemek için merakla Debian Unstable deposundan GNOME' u kuruverdim sisteme. Herkesin dilinde olan "GNOME KDE' den hızlıdır" sözüne de dayanarak, belki biraz daha hızlı bir çalışma ortamı yakalarım düşüncesi de aklımdan geçmedi değil. GNOME' u kurduktan sonra oldukça hızlı açıldı. Nautilus, Konqueror' a göre daha hızlı çalışıyordu (pencere açılışları ve önizleme resmi yüklemesi). Ancak Debian' daki GNOME ile gelen standart temayı pek sevmediğim için sisteme makyaj yapmam gerekti. Industrial temasını seçtim ve seyrine baktım. Gerçekten çok hoş görünmeye başladı. Biraz kurcaladıktan sonra canımı sıkan bir şey oldu: Evet GNOME, KDE' ye oranla daha az RAM harcıyordu ama GTK+/GNOME bileşenleriyle etkileşim QT/KDE bileşenlerine oranla çok yavaştı. Bir menüye tıkladığımda açılması küçük bir zaman alıyordu. O anda da fare hareket etmiyordu. Yani GUI bileşenleri çok geç tepki veriyordu. Ertesi gün dayanamayarak tekrar KDE' ye geçtim ve eskisi gibi devam ettim. Ancak bir şey farkettim. Lipstik temalı KDE altında kullandığım diğer GTK+ uygulamaları da (Firefox, XChat ve Gaim) aynı şekilde tepkileri geç veriyordu. GTK+ ile QT temalarını kullanma özelliğini kaldırıp standart GTK+ temasını kullanmaya başlayınca tepkiler hızlandı.

Demek ki neymiş? GNOME KDE' den yavaşmış. :)

10 Aralık 2005

Karpuzkafa Okay

İlk defa bir Formula 1 yarışını sanırım 1992 ya da 1993' te izlemiştim. Tabi banttan ve özet halinde. Çünkü o dönemde yaşadığım köyde özel televizyon kanalı çekmiyordu. Hafta sonu TRT' nin "Spor Stüdyosu" adlı programı ya da daha sonraları çıkmaya başlayan Star 1 televizyonunun "World Of Motorsports" adlı programda izlemiştim. Ancak o dönemler daha çocuk olduğum için sadece arabaları izliyordum. Pek bir fikir sahibi değildim. Ama o dönemlerde çok iyi bildiğim 2 isim vardı: "Senna" ve "Schumacher".

Aradan zaman geçti ve 1996 ve 1997' de Çanakkale' de Cine 5' in de şifresiz yayında verdiği canlı yayınları izlemeye başladık. Yavaş yavaş bir bilinç oluşuyordu ama çok fazla bilgi sahibi değildik. A
sıl zevk ve asıl bilgi edinimi ise NTV ile başladı. NTV' de Okay Karacan ve Serra Demirkol anlatıyordu yarışları. Okay Karacan' ın olaylara verdiği tepkiler, "aoooooooooooov" deyişleri, geçişler esnasında bağırarak konuşmaya başlaması vs. yarışları daha da heyecanlı hale getiriyordu. Evet birçok kez gaf yapıyorlardı ama yine de yarışları onlarla izlemek zevkliydi.

Şimdilerde ise CNN Türk' te yayınlanıyor yarışlar. Son derece sönük ve bilgisiz, Renault provakatörü anlatıcılarla yarışlarda sinir küpü oluyoruz. Elimden gelse yabancı kanallarda izleyeceğim ama yok öyle bir imkanım.

Bugün Ekşi Sözlük' te gezinirken "okay karacan" başlığı aklıma geldi. Okurken, Michael Schumacher' in 2004 sezonundaki ilk iki yarışı ezici bir üstünlükla kazanmasının ardından Okay Karacan' ın sarfettiği şu sözler dikkatimi çekti (ve evet o sırada askerdeydim ve bu sözleri duymadım):
"evet karamsar olmaya gerek yok.. geçen yarış 6.'ya tur bindirmişti.. bakın bu yarış fark 67 saniyede kaldı.." Alem adamsın ne diyeyim?

Bir de şunlar:
20 Haziran 2004, Indianapolis' te yapılan ABD GP' sinde görülen görüntüler:
http://www14.brinkster.com/arkansis/karpuzkafa1.jpg
http://www14.brinkster.com/arkansis/karpuzkafa2.jpg

Özledik seni be "Karpuzkafa Okay" :)

05 Aralık 2005

Hayata Dair İç Burkan Detaylar

Son birkaç gündür EkşiSözlük' te bu başlık sıkça sol çerçevede görünüyor. Az önce gözüme takıldı ve geriye doğru giderek okumaya başladım. Nedense en çok şu canımı yaktı:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=8625794

Nedenini bilmiyorum. Ama bir anda gözlerim yaşardı, tutamadım kendimi. Acaba ben de bir abi olduğum için mi bu?

Vikipedi Hack

Türk hekırları Özgür Ansiklopedi Wikipedia' nın Türkçesi Vikipedi' ye dadanmışlar. Çok akıllı ama çok kötü bu heckırlar ya.